İÇKALE |
Diyarbakır surlarının kuzeydoğu
köşesine yerleştirilen İçkale'nin tarihi muhtemelen bu bölgenin ilk yerleşik halkı olan Hurri-Mitaniler
(M.Ö. 4-3 bin) dönemine kadar iner. İç Kale, Romalılar tarafından şimdiki şehir surlarının
yapılması ile özel bir önem kazanmış ve her devirde yönetim merkezi olmuştur. İç Kaleyi saran
ve şimdiki Artuklu Kemeri'nden geçen ilk surlar daha sonra yıkılmış, Kanuni Sultan Süleyman zamanında
şimdiki 16 burç ve surlar yapılmıştır. (1521-1527) İç Kalenin Saray Kapı, Küpeli Kapısı,
Fetih ve Oğran Kapıları bulunmaktadır. İç Kale'de çok değerli yapılar bulunmaktadır. KALE CAMİİ (HZ. SÜLEYMAN-NASIRIYE CAMİİ): Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır.
Cami bitişiğinde Osmanlılar döneminde yapılan Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile Diyarbakır'ın
Araplar tarafından alınışı sırasında şehit düşen diğer sahabelerin yattığı
Meşhed bulunmaktadır. ASLANLI ÇEŞME : İçkale'de
kemerli girişin hemen karşısında yer alır. 19. yy sonlarına tarihlenmektedir. Üçgen alınlıklı
çeşmede, dilimli kemere sahip niş içerisine yerleştirilmiş aslan heykelinin ağzından suyun akışı
sağlanmıştır. Orjinalde iki aslanın bulunduğu çeşmede aslanların biri bugün yerinde
bulunmamaktadır. ARTUKLU
KEMERİ : Artuklu döneminde İçkale'ye girişi
sağlamaktadır. 10 m. Genişliğinde, sivri kemerli bu girişin üzerindeki büyük boyutlu nesir yazılı
kitabede h. 603 (1206-1207) tarihi görülmektedir ki bu da sarayla aynı döneme ait olduğunu göstermektedir. Kemerin
iki yanındaki kireç taşına işlenmiş aslan-boğa mücadelesini işleyen kabartma ile kemerin,
Ulucami'nin doğu girişinin bir tekrarı olduğu görülmektedir. VİRANTEPE VE ARTUKLU SARAYI : İçkale'nin kuzeybatısında yer alan ve bir (yığma tepe) höyük olan Virantepe,
Diyarbakır'ın aynı zamanda çekirdek kuruluş noktası olup höyükte yapılacak arkeolojik kazı
ve araştırmalar kent tarihi hakkında birçok belge ve bilgiye ulaşmamızı sağlayacaktır.
Virantepe'de 1961-1962 yılları arasında yapılan kazılar sonucunda, etrafı surlarla çevrili,
Artuklu Hükümdarı Melik Salih Nasıreddin Mahmud (1200-1222) dönemine ait bir sarayın temelleri açığa
çıkarılmıştır. Zengin renkli taş mozaik ve çini süslemelerle oldukça gösterişli selsebil
ve haçvari eyvanlarla çevrili fıskıyeli bir havuza sahip olan sarayın, renkli taş ve cam küplerden oluşan
mozaik süslemeleri, Türk mimarisinde ilk kez burada görülmektedir. Doğu bölümünde saraya çıkışı sağlayan
merdivenler açığa çıkarılmış ve saray girişinin, alttaki kemerin yanında olduğu
belirlenmiştir.
|

"İnsan
Diyarbakır'a bir gelirken ağlar.. Bir de giderken.."
Tayini Diyarbakır'a çıkanlar, gelirken ağlarmış, "Bu Allahın
unuttuğu yerde nasıl yaşarız" diye.. Bir de giderken.. "Bu cenneti nasıl bırakıp gidiyoruz"
diye.. İşte biz de gidiyoruz.. Hıncal Uluç, Sabah gazetesindeki köşe yazısını böyle
bitiriyordu, Diyarbakır gezisinin ardından... Gerçekten
de, buraya gitmeyen insanlar, Diyarbakır'ı gördükten sonra işte böylesine
etkileniyor...
|
DİCLE ÜNİVERSİTESİ 1966 yılında Ankara Üniversitesi bünyesinde açılan Diyarbakır Tıp Fakültesi
1968’de Diyarbakır’a taşındı. 1974’de Fen Bilimleri Fakültesi’nin de açılmasıyla
Diyarbakır Üniversitesi kurulmuş oldu. 1982’de Dicle Üniversitesi adını aldı. Dicle’nin
doğusunda 2 bin 700 dekarlık arazi üzerine kurulan kampusu ile bölgeye hizmet veren üniversitenin Tıp, Fen-Edebiyat,
Diş Hekimliği, Eğitim, Mühendislik-Mimarlık, Hukuk, Siirt Eğitim, Ziraat, Veterinerlik ve İlahiyat
olmak üzere 10 fakültesi bulunmaktadır. Ayrıca 11 yüksek okul, 3 enstitü, 6 uygulama ve araştırma merkezi
ile 1400 yataklı Uygulama ve Araştırma Hastanesi ile bir Sağlık Lisesi de Dicle Üniversitesi’nin
birimleri arasındadır.
|